Temel psikiyatrik kavramlar, oldukça geniş bir yelpazede yer alır. Hem zihinsel, duygusal ve davranışsal bozuklukları kapsar. Hem de normal zihin ve zihinsel işleyişle ilgili kavramları inceler. Bu alanda kullanılan birçok temel kavram, psikiyatrik hastalıkların anlaşılmasına ve tedavi süreçlerine ışık tutar.
Temel Psikiyatrik Kavramlar
Bazı Psikiyatrik Bozukluklar
Psikoz: Gerçeklikle olan bağlantı bozulmuştur. Ayrıca halüsinasyonlar (duyusal algı yanılsamaları) ve sanrılar (yanlış inançlar) gibi belirtileri vardır. Şizofreni, en bilinen psikotik bozukluktur. Depresyon: Üzüntü, ilgi kaybı, enerji düşüklüğü gibi duygusal ve fiziksel belirtiler vardır. Anksiyete: Kaygı, endişe ve korku gibi duyguların aşırı ve kontrol edilemez bir şekilde yaşanması sözkonusudur. Bipolar bozukluk: Aşırı mutluluk (mani) ve aşırı üzüntü (depresif dönem) gibi zıt duygusal durumlar ataklar halinde ortaya çıkar. Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB): Tekrarlayan düşüncelerin (obsesyon) ve bunları azaltmak için yapılan tekrarlayan davranışların (kompulsiyon) görüldüğü bir anksiyete bozukluğudur. Panik atak: Aniden başlayan, yoğun korku ve endişe hissi, çarpıntı, nefes darlığı gibi fiziksel belirtilerin eşlik ettiği kısa süreli bir atak durumudur. Şizofreni: Düşünce, algı, duygu ve davranışlarda bozulmaların görüldüğü kronik bir psikotik bozukluktur. Disosiyatif bozukluklar: Kişinin kendi kimliği, belleği veya çevresiyle olan bağlantısı konusunda yaşadığı kopukluk hissiyle karakterizedir. Kişilik bozuklukları: Kişinin düşünce, duygu ve davranış kalıplarının esnek olmaması ile karakterizedir. Ek olarak sosyal işlevlerde bozulmaya yol açar.
Psikiyatrik bir değerlendirme, hastanın şikayetlerini, geçmiş öyküsünü ve fiziksel muayenesinin içerir. Bu süreçte, psikiyatrist hastanın zihinsel durumu, duygusal durumu, düşünce süreçleri ve davranışları hakkında bilgi toplar.
Psikiyatrik Tedavi Yöntemleri
Psikiyatrik tedaviler, özellikle hastanın tanısına ve şiddetine göre farklıdır. Genellikle ilaç tedavisi, psikoterapi veya her ikisinin bir arada kullanımı söz konusudur.
İlaç tedavisi: Örneğin, antidepresanlar, antipsikotikler, anksiyolitikler gibi ilaçlar, belirtilerde iyileşme yapar. Psikoterapi: Bilişsel davranışçı terapi, psikodinamik terapi gibi farklı psikoterapi yöntemleri, hastanın düşünce ve davranış kalıplarını değiştirerek iyileşmeyi destekler.
Önemli Notlar
Psikiyatrik bozukluklar, tıpkı fiziksel hastalıklar gibi tedavi edilebilir.
Erken teşhis ve tedavi, iyileşme şansını artırır.
Psikiyatrik hastalıklar, kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir.
Psikiyatrik tedavi gören kişiler, sosyal destek ve aile desteği almalıdır.
Disparoni ve vajinismus ayrımında yetersizlikler olduğu için DSM-5\’de bu tanılar tek başlıkta birleştirilmiştir. En basit tanımıyla disparoni cinsel birleşmenin ağrılı olması, vajinismus ise arzu edildiği halde cinsel birleşmenin yani penis-vajina penetrasyonu olmamasıdır. Disparoni ve Vajinismus Arasında Ne Bağlantı Vardır? Disparoni cinsel birleşmenin ağrılı olmasını ifade eden genel bir tıbbi terimdir. Yineleyici ya da sürekli ağrı […]
Erkekte cinsel isteksizlik tanısı koymak ve cinsel istek düzeyinin az olduğuna karar vermek kadınlarda olduğu zordur. Bunun en önemli nedeni, genel popülasyonda cinsel aktivite isteğinin sıklığı ve yoğunluğu ile ilgili sayısal veriler olmamasıdır. Tanı koyarken, hastanın cinsel aktiviteye çok nadiren istek duyduğunu ya da hiç duymadığını bildirmesi önemlidir. Ayrıca bu durumun kişide stres kaynağı olması
Günümüze kadar bilim insanları ve bilimsel kuruluşlar tarafından çok sayıda erken boşalma tanımı yapılmıştır. Tanımların çoğunda (1)kısa boşalma süresi, (2)boşalmanın zamanlamasının kontrolü konusunda yetersizlik hissi ve (3)bu durumla ilgili olarak kişinin ve partnerinin sıkıntı yaşaması gibi üç anahtar noktada fikir birliği vardır. Boşalma kontrolünün sağlanamaması erkeklerde sürekli olarak cinsel ilişki sırasında kendisinin ya da partnerinin
Kadında orgazm bozukluğu sık görülen bir sorundur. Cinsel uyarılmanın en tepe noktasıdır. Şiddetli bir haz duyumuyla birlikte fizyolojik değişiklikler olur. Diğer adı “klimaks” yani doruğa ulaşmadır. Günlük konuşma dilinde “gelme” kelimesi ise orgazmın hem kadın ve hem erkek için sözel karşılığıdır. Bazı kadınlar “zirve” veya “tatmin” gibi daha örtük anlamlı kelimeler kullanmayı yeğler. Erkekte orgazmı
Kadında cinsel ilgi/uyarılma bozukluğu ilk kez DSM-5’de tanımlandı. Öte yandan DSM-IV’te iki ayrı tanı olan, kadında hipoaktif cinsel istek bozukluğu ve kadında cinsel uyarılma bozukluğunun özelliklerinin birleştirilmiş şeklidir. Kadında Cinsel İlgi/Uyarılma Bozukluğu DSM-IV hipoaktif cinsel istek bozukluğu tanısını; DSM-5 Kadında Cinsel İlgi/Uyarılma Bozukluğu Tanı Ölçütleri 1.Cinsel etkinliğe ilgisizlik ya da çok az ilgi gösterme 2.Cinsel
Cinsel organlarda-pelviste ağrı/içe girme bozukluğu nispeten yeni bir adlandırmadır ve vajinismusun yerini almıştır. Halbuki cinsel birleşme sırasında ortaya çıkan ağrının varlığı yüzyıllardır bilinmektedir. İlk olarak M.Ö. 2000 yıllarında Ramesseum Papyrus’un yazılı metinlerinde tanımlanmıştır. Romalı bir tabip olan Soranus, cinsel ilişki sırasında ağrı yakınması olan kadınlarda sorunun yalnızca uterus ve menstrüasyonla ilişkili olmadığını söylemiştir. Böylece bu
Cinsel yönelim, bir kişinin duygusal, romantik ve/veya cinsel çekim hissettiği cinsiyet veya cinsiyetlere yönelik eğilimdir. Bu, kişinin kimlere karşı romantik veya cinsel ilgi duyduğunu ifade eder. Heteroseksüel (karşı cinsiyete çekim), homoseksüel (aynı cinsiyete çekim), biseksüel (iki cinsiyete de çekim) ve daha birçok farklı şekillerde olabilir. Aseksüellik de cinsel yönelimler arasında yer alır ve cinsel çekim
Orta yaşta cinsellik ile ilgili olumsuz önyargılar vardır. Buna karşın, bu yaşlarda duygusal olgunluk ve cinsel özgüven artabilir. Sonuçta cinsel yaşamın daha da zenginleşmesi mümkündür. Ancak nasıl her yaşın ayrı bir güzelliği varsa ayrı cinsel deneyim ve yaşantı biçimi de vardır. Unutulmamalıdır ki yaşlandıkça cinselliğin niteliği bozulmaz ve önemi azalmaz, sadece farklılaşır. Yaşlanmayla birlikte fizyolojik
Birçok ruhsal sorunun temelinde özgüven eksikliğinin yattığı bilinen bir gerçektir. Özgüven daha bebeklik döneminde anne-bebek ilişkisinden etkilenir. O dönemde anne (veya bakımveren kişi) ile çocuğun ilişkisinin sürekli, dengeli ve tutarlı olması özgüvenin oluşmasında birincil öneme sahiptir. Uygun duygusal ilişkinin kurulduğu, güvenli ve sıcak bir ortam gereklidir. Böyle bir ortamda çocuğunun gereksinimlerini fark eden ve uygun zamanda